30 Aralık 2014 Salı

TERLİKLERİM


Minik bi hikaye yazmıştım bi 
yarışma için ,kaybolup gitmesin anı olsun diyerekten paylaşıyim dimi? :) 


Yorucu bir seneydi,Yine çok çalışmış az kazanmıştım.Başarılarım arada bir takdir alsa da istediğim hedefleri bir türlü tutturamıyordum.Babama çok benzerim o da hep zengin bir hayat sürmeyi isterdi.Halen de istemeye devam ediyor:) Allah sonumuzu benzetmese bari:)
Patronun eşi ofiste tik tak tik tak 450$lık topuklularıyla oradan oraya kibirle yürüyor;
-"Ay şekerim bu sene de tatil için Miami'yi seçelim dedik" diyor,gözümüzün içine bakarak böbürleniyordu.Üç aydır bize ödemesini geciktirdikleri primleri unutmuşcasına!Kahve içerken de şöpürdetiyor,yapışkan ruju fincana bulaşıyordu her defasında.Oldum olası titizlik takıntım vardı zaten.İyice gıcık kapıyordum böyle insanları gördükçe.Küfrediyordum..
Sinirlenip bilgisayarın karşısına geçtim:
-"Ben mi zengin edicem bunları ha!" deyip internette sörf yapmaya başladım.
-"Anca internette sörf yapabilirim zaten yelkenliyi patronun 850 kiloluk oğlu hak ediyor çünkü!"diye içimden geçirdim.
Onlar dönene kadar çalışmayacaktım.Gizli grev yapıyorum dağın haberi yoktu.Olsun,asiydim,mutluydum:)
O gün o gazla hunharca tüm ödüllü yarışmalara başvurdum,keşke internet kotalı olsa ,diye bile düşündüm sırf zarar olsun diye:S
Sanırım kötü bir gün geçiriyordum.Her zamanki gibi off zili çaldı ve kaçar adımlarla uzaklaştık oradan.Marabalar olarak hayalimize kavuşacaktık bir süre sonra.Tabi trafik yoksa!..
Şanslı günüm olduğu için dehşet trafik sahnelerdeydi,yine de mutluydum.
5 vesait sonra ve pestil şeklinde de olsa mahallenin sokaklarında yavaşça süzülmeye başlamıştım.Süzülmek zorundaydım çünkü dermanım kalmamıştı.
İçeriye girdim ve mutlu son!
TERLİKLERİMle göz göze gelmiştik:)




Gülümseyerek onlara baktım.Önce pijamam sonra da televizyonum eşlik etti terlik kardeşlerine.
Bir hafta boyunca ofistekilerin tatil planlarını dinlemiş,sonunda :
-"Ben de bari dayımların yazlığa gideyim,dinlenmenin zamanı geldi "demeye başlamıştım ki.....
-Zırrr zırrrr zırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr...
-Alo Feride hanımla mı görüşüyorum?
-Buyrun benim
-Xxx firmasının düzenlemiş olduğu Afrika turu ödüllü yarışmamıza internet üzerinden başvuru yapmışsınız,tebrikler,kazandınız!..

Hebebeebeeeeeeeeeee ????

Günün hatta,hayatımın en güzel haberiydi bu.Hiç görmediğim yerleri görecek,değişik kültürler tanıyacaktım.Hediyeler alacaktım.Tüm yorgunluğumu atacak,torunlarıma anlatacağım anılarım olacaktı.Ve en güzeli de Miss patroniçeye anlatacak iki havalı kelamım olacaktı.
Tarih vs tüm detayları öğrendim.Hemen hazırlıklara başlamam gerekiyordu.
Aradan geçen bir kaç gün...Heyecanım gün geçtikçe artıyordu.Trafik bile benim neşemi kaçıramıyordu.Sevinçliydim...
İnternetten deli gibi araştırmalar yaptım.Ne yenir,ne içilir,ne giyilir gibi tüm temel bilgileri edinmiştim.Büyük güne sadece saatler kalmıştı.
-Hav hav hav... hav hav hav...
Evet alarmım böyle çalıyordu:)Minik köpeğim Sisi öldükten sonra hiç melodimi değiştirmedim.Çok özlüyorum onu...
Neyse ,kısa keseyim, gideceğim yere ulaşmıştım.Kazanan şanslı diğer kişilerle birlikte gelip bizi havaalanından aldılar.Bungalov tarzı şirin bir otele yerleştirildik.Eşyalarımı yerleştirip hemen etrafı kolaçan etmeye başladım.Hatta tüm tatil boyunca uykuda vakit kaybetmemek için çözümler bulmuştum kendimce,öğrenci usulü:)
Karnım da çok acıkmıştı.Enteresan görünümlü yemekler vardı,hepsini tatmalıydım.
Aşçılara ne kadar sorsam da ne onlar beni anlıyor ne de ben onları anlıyordum.Gülümseyerek bir şeyler söylüyorlardı.
-"Lezzetli olmalılardı ki gülümsesinler" demiştim.
Tabağımın hepsini çeşitli yiyeceklerle doldurdum.Temiz ve lezzetlilerdi de bana göre.Değişik şeyleri oldum olası hep merak edip sevmişimdir zaten:)
Yemek sonrası alışveriş için merkeze indim.Tüm sevdiklerime güzel hediyeler almak istiyordum.Herkese göre birşeyler vardı elbet.Acayip acayip heykeller,takılar aldım.Hepsi birbirinden güzeldi.Herkesi çok mutlu edecektim.
Köşede minik bir klübe gördüm,minik arabalar,küçük kabinler vardı.Merakla gidip orada ne olduğunu sordum.
Çok anlamasam bile görsellerden safari tarzı bir şey olduğunu düşünerek,ücretini ödedim.Tüm etkinliklere katılmalı dolu dolu geçirmeliydim bu mucize tatili.
-Ullallaaa !
Kabinde kıyafet değişiminden sonra birer çanta verdiler herkese.İçinde gezide gerekebilecek envai çeşit alet edevat vardı.
-"Ve yolculuk başlasın!..."
Yol boyu en çok güzel kokulu çiçekler dikkatimi çekti.
Enteresan bitki örtüsü,garip hayvan sesleri ve ağaçların ürpertici seslerinin yoğunlaştığı olay mahaline gelmiştik.
Kavurucu derecede sıcak vardı,kaşınmaya başlamış,terlemiştim.Terlemekten kirli olmaktan nefret ederdim zaten oldum olası.Üstelik midemden garip sesler geliyor,gözlerim kararıyordu.
-"Sanırım güneş çarpıyor" diye düşündüm.
Tam o sırada "O da nesi ?"
Hayatımda gördüğüm en güzel kelebek gözlerimin önünden karanlığa doğru kanat çırpıyordu.

Karnımın ağrısını bile unutup büyüsüne kapılarak takip ettim onu.Çok hızlı uçamasa da yetişmeyi başaramıyordum.


Çapraz hareketlerle çarpık bacaklı bir çekirge edasıyla bir orada bir burada...Yetişemiyordum.Zamanın nasıl geçtiğini farkedemeden hava kararmış midem iyice fenalaşmıştı.Ortada ne bir ses ne de bir soluk vardı.
"Sadece daha önce hiç görmediğim böcekler,sürüngenler ve sadece seslerini
duyabildiğim ama"İyiki de göremiyorum" dediğim vahşi hayvanlar...Kalakalmıştım.Telefonum zaten çekmiyordu.
-"Bir Samsung Galaksy S-4 alamadın işte kızım"dedim sinirle,hep o ödenmeyen primler yüzündendi işte!!
Bir navigasyonum,bir haritam,bir şeyim!!Evet hiç bir şeyim yoktu şuan.Verdikleri aptal çanta ve aldığım hediyelik eşyalar dışında hiç bir şeyim yoktu!!!
Bir çıtırtı sesiyle yere yığılmam bir oldu!
Başımda hafif bir acı ile gözlerimi açtım:
-"Aman Allah'ım bu insanlar da kim?"
Garip bir kabilenin içinde,ahşap bir çembere bağlanmış şekilde yatıyordum!
Kuzenim için almış olduğum heykeli kamışlardan yapılmış yüksek bir yerin üzerine koymuş,sinirli sinirli bana bakıyorlardı.
-"Beni yiyecekler miydi?"

O anda bir tanesi eliyle bana birşey yedirmeye çalışırken tam da o sırada midem tamamen iflas etmiş olmalı ki deli gibi istifra etmeye başladım.
-"Zaten acaba elleri temiz miydi?"Obsesyonum iyice artmıştı..
Hepsi birden heykele bakarak bağırışıp kaçışmaya başladılar.Doğal olarak ne olduğunu yine anlayamamıştım :S
Neyseki biraz yürüdükten sonra safari aracına benzeyen şeye ulaşmıştım.Tekerlerk izlerini takip ederek bir şekilde ki bence şans eseri oteli buldum.
-"Ne gündü ama!"diye geçirdim içimden.

Otele ulaştığımda, ingilizce bilen bir rehbere yaşadıklarımı anlattım.Meğer kayıp tanrılarını arayan bir kabileymiş beni yakalayanlar.
Rivayete göre benim kuzenime aldığım heykel de o tanrının kurbanlarına verdiği ödülmüş.Beni tanrılarının kurban edilmek üzere onlara gönderdiğini düşünmüşler.Sabah yediğim şeylerden bir kaçına alerjim olduğu için de midem bulanmış.Rehberin dediğine göre ,o kabileye göre kusan bir kişi tüm kabilenin lanetleneceğine işaret edermiş.Böylelikle yırtmışım anlayacağınız:)
Neyse mesele ayyuka çıktığına göre huşu içinde uyuyabilirim artık diyerek odanın yoluna koyuldum.Odama geçmemle anında sızışım ,ışık hızıyla ölümüne kapışır diyeyim ben size.
-"Yastıkkkkk!"
-"Zzzzzz ...Hor hor horulll ..."
Belirsizlik...
-Hav hav hav...Hav hav hav...
-"Sisi uyanmamı söylüyordu yine.Gezecek daha çok yer vardı. Sesi duyuyor ama gözlerimi açamıyordum.Daha doğrusu açtığımdan emindim aslında.Göz kapaklarıma kuvvet uyguladığımı hissediyor ama bir türlü ışığı göremiyordum.Elimle gözüme hafifçe dokundum.
-"Şaka olmalı!Göz kapaklarım kapak değil artık göz bidonuydu resmen!"

O sırada oda telefonu çaldı:
-"Turun son günü için diğer şehre transfer edileceksiniz bayan,lütfen odayı boşaltınız"
-"????Nasıl son gün olabilirdi?Kaç gündür uyuyordum?
Gözüme ne olmuştu?
-"Hemen bana rehberimi bağlayın,bir de doktor!Çabuk!"diye avazım çıktığı kadar bağırdım.
İki dakika içinde doktor geldi.
Afrika çeçe sineği isimli bir sinek tarafından ormanda ısırılmış olabileceğimden ve bu sineğin uyku hastalığına sebep olmuş olabileceğinden bahsetti.

Telefon çaldı.Telefondaki rehberimdi:
-"Biz sizinle ne zaman konuştuk en son?Hani ormanda kaybolduğum gün?"dedim
-"4 gün önceydi hanımefendi "dedi.
Beynimden kaynar sular dökülmüştü.Tüm tatili uyuyarak geçirmiştim.Ağlasam göz yaşlarım bile dökülemeyecekti şişlikten:(
Doktorun vermiş olduğu kremler bir kaç saat sonra da olsa ışığı görebilmemi sağladı.En azından kafa üstü düşme riskim azalmıştı.Bari o sağlam kalsındı.
Son gün kaldığımız yer nasıl bir yerdi ,güzel miydi ?Hiç bir fikrim yok.Şehre geldiğimizde hava karardı.Zaten gözlerimin yanmasından dolayı saatlerdir uykum var gibiydi.Uykuya daldım.Sabah bir kaç yer gezdirdiler,fotoğraf çektim.
Ve dönüş saati geldi,saatlerce uçak yolculuğundan sonra İstanbul'a indik.
Derin bir nefes çektim içime:
-"Ohh mis gibi egzos kokuyor,o çiçeklerden bile güzel"dedim ve gülümsedim.
Servise bindim.Muhteşem bir trafik vardı.Arabaların kornaları o bilmediğim kuş seslerinden daha güzel geliyordu,yine gülümsedim. Mahalleden yine süzüle süzüle geçtim. Fakat bu seferki başka şekil bir süzülmeydi bence tabi:)Biten ucuz bir pilin son ısırığındaki kadar bile gücüm kalmamıştı.Bahçe katında oturduğuma da ilk defa sevinmiştim.Ya bir de merdiven çıksaydık değil mi ama?Ve büyük buluşma!!
"TERLİKLERİM"...

Bir tanesi ters dönmüştü.
-" Heyecanla çıktığım için herhalde,yoksa düzeltirdim"diyerek gülümsedim.Afrika iyi gelmişti,takıntılarımdan bile kurtulmuştum.Dünyada bundan daha güzel ne olabilir diye geçirdim içimden.İki gün evde pijamalarımla misler gibi film izleyip kitap okudum. Mutluluğu keşfetmiştim artık:)
Pazartesi ofise hafif gözleri kızarık bir şekilde gitmiş olsam da Miss patroniçeye orada çektiğim resimleri göstermek yine de içimi ferahlattı.Özellikle de son gün hiç bir şey göremeden çektiklerimi:))


Kim bilir belki de o karmaşık ne idüğü belirsiz fotoğraflarla bir yarışmaya daha katılır,kazanır ve tekrar Afrika'ya giderim.Uyumaya:) Kısmet...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder