Aşağıda paylaşacağım şiir, edebiyat tarihimizin en saygın şahsiyetlerinden
Sümbülzade Vehbi Efendi’nin müstesna bir eseri. Şiirin öyküsü şu şekilde : " Bir gün
padişah Vehbi Efendi’yi yanına çağırır ve: “Bana öyle bir şiir yaz ki bir mısrasını okuyunca içimden seni öldürmek, bir sonrakini okuyunca ise ödüllendirmek gelsin” der. Ve Vehbi Efendi şu şiiri yazar:
Azm-u hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
Kese ile sabunu, rahat etsin cism-u can.
Lal-u şarap içurem ve ıslatıp geçirem,
Parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahsan.
Eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
Lale ile sümbülü kakülüne nevcivan.
Diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
Bir gümüş ibrik ile destine ab-i revan.
Salınarak giderken arkandan ben sokayım,
Ard eteğin beline, olmasın çamur aman.
Kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
Sahtiyenden çizmeyi, olasın yola revan.
Öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,
Düşmanın bağrına, hançerimi nagehan.
Eğer arzu edersen, ben ağzına vereyim,
Yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.
Herkese vermektesin, bir de bana versene,
Avuç avuç altını, olsun kulun şaduman.
Sen her zaman gelesin, ben Vehbi’ye veresin,
Esselamun aleyküm ve aleykümselam
Bu şiiri günümüz yöneticilerinin bizlere armağan ettiklerini düşünmekten kendimi alıkoyamadım.Sizce de ilk mısralar bize yaşatılanı tam tamına betimlerken,ikinci mısralar zat-ı muhteremlerin seçim öncesi vaatlerini anlatmıyor mu?
Esselamun aleyküm ve aleykümselam gerçek hayat!
Ne?
Birisi özgürlük,insan hakları mı dedi?
Muck,öptüm,kib,bye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder